Kayıtlar

Ağustos, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

SONBAHAR HÜZNÜ

Resim
  Güzel bir sonbahar günü...Rüzgarın esintisi var yüzlerde hafif hafif.Çocuklar dökülen yapraklarla oynuyor.Kartopu oynar gibi fırlatıyorlar yaprakları birbirine.Melek Hanım rüzgarın taşıdığı tozdan şikayetçi.Mehmet Bey vaktinde ofise yetişmek için hızlanarak gidiyor. Köşedeki cafe de bir çift oturuyor.Kahve yudumlayarak muhabbet ediyorlar.Kulağım misafirliğe gidiyor yan masaya.Muhabbetlerine Ortak oluyorum sessizce.Genç hanımefendi Zarifoğlundan şu mısraları seslendiriyor. "Bu dünya soğuk. rüzgâr genelde ters yöne eser. limon ağaçları kurur. bahaneler hep hazır. güzel günler çabuk geçer. “içimiz hep bir hoşça kal ülkesi…" İçindeki hüznü şiirle dile getiriyor, anlıyorum karşı masadan. "hayatımda ters giden bi şeyler var.mutsuzum sana ihtiyacım var."demek istiyor. Dikkat kesilip izlemeye başlıyorum merakla, muhabbet şöyle ilerliyor; Genç beyefendi önce gülüyor sonra -Sevmiyorum ben böyle depresyonel sözleri, olumsuzluğa sevkediyor.  -Zarifoğlunun şiiri bu. -Farketmez

MUHABBET ÜZERİNE

Resim
 #Mavi Lale'nin film etkinliğinde The Wonder vardı bu hafta.İnsanların acılarına saygı duymak üzerine yapılmış bir film.Filmden bir cümle  "Zorlu bir hayat mücedelesi veren herkese karşı nazik olun." Dostlarla buluştuk bugün hesapsız kitapsız."Uzun zaman oldu ya görüşmeyeli " diyerek iki lafın belini kıralım dedik.Görüşemediğimiz vakitlerin acısını çıkardık.Kahkahalarımızla düşman çatlattık. Eski defterlerden araladık.Öğrencilik yıllarımızdan tut bugüne kadar.Hepimizin keşke yapmasaydım dediği noktalar vardı.Tabi keşke kelimesini çok kullanma taraftarı değilim.Hayat tecrübelerin toplamıdır.Ama hayatımızda bazı anlar var ki kaç yılımızı süpürüp gider ömrümüzden. Bazen dalkavukça söylenmiş bir söz, bazen bir bakış, bazen bir davranış hülasa  sonunu  düşünmeden atılan her bir adım...Hayatımızın ortasında kitap ayracı gibi duruyor.En güzel anlarımızda bile Her hatırlayışımızda yüreğimizde hissediyoruz yeniden yaşar gibi... İlginç olan da bu aslında,yaşadığımız olayl

BİZİM EVDEN SEÇMELER 2:NANE MOLLA

Resim
 Selamlar.Hadi bırakın işi gücü.biraz çocukluğumuza gidelim.Güzel anılarımızı hatırlayıp tebessüm edelim. diyerek başlayıp bi küçüğüm olan 2 numarayı anlatmıştık. Bu defa da 3 numaralı kardeşime yer vereceğim.Narin ve kırılabilir yapısından dolayı "Nane Molla " diye isimlendirelim küçük prensesi. Ben 96 lıyım o 98 li.2 yaş var aramızda.Karabiberle ikimiz çok ağlattık bunu küçükken." Sen evlatlıksın,seni çöpten buldular" diyerek.(bunu Yapmayan çok azdır herhalde :) Kız kardeşi olanlar bilir; Kız kardeş tatlı bela demektir tabiri caizse. İki kız kardeş arasında en çok kıyafet kavgası olur.Sonra temizlik,bulaşık sırası kavgası.Sonra klasik Türk Annesi müdahale eder tripli bir edayla"Tamam, siz oturun.Ben hallederim,bütün işleri" diye. İlk kıyafet kavgamız annemin bana aldığı barbieli bluz ile başlayıp, en sevdiğim trençkotumla devam edip hediye gelen saatimle nirvanaya ulaştı.Tabi bu kadarla  sınırlı değil.Kelamı çok uzatıp sıkmayalım okuru. Bayramlık olarak

Biri Kamp Mı Dedi?

Resim
Evet Arkadaşlar bir çadır ne kadar kötü çekilir?isimli çalışmayı görüyorsunuz. Ne zamandır şöyle alıp başımızı gidesimiz vardı.”Dünyanın işi mi bitecek ?” dedi annem.”Haydi kalkın gidiyoruz dedi babam.Küçük bi bavula sığdırıp her şeyi çıktık yolun götürdüğü yere.Sırtımızda bi kamp çadırı kurduk ardıç ağaçlarının dibine. Çam havası,kuşların cıvıltısı,doğal yaşamın verdiği huzur... nasıl tarif edebilirim ki?Peki ya dünyasını heybesinde taşıyan yaşlı dostlarımızı hangi cümleler  anlatır ?Bunu bir seri olarak düzenlemeyi düşünüyorum.Her tanıştığımız insan konuşan tecrübeydi.3 günde bi serilik hayatlar biriktirdim. Neden daha önce gitmedik ki ?dediğimiz bir anı oldu bizim için. Kafamı dağıtmaya kendime gelmeye ihtiyacım var ama masrafsız olsun diyorsanız kapın çadırları kampa uçun. Kamlumbağa gibi evini sırtında taşıyorsun.Beğendiğin yerde durup kuruyorsun minik dünyanı.Kimse sana neden geldin demiyor.Rezervasyon-konaklama ücreti talep etmiyor. Lüks yataklar yok,lüks yemekler yok.

MİNİK KÜTÜPHANEM: IKIGAİ

Resim
İLK 3 ümün arasında yer alır İKİGAİ. Her insanın bir ikigaisi vardır diye başlar kitap. Okinawa Adalarında yaşayan Japonların yaşam tarzlarını anlatır.İnsanların sabah erken kalkıp, evinin önündeki bahçede oyalandıklarını, kendi yetiştirdikleri sebzeleri tükettiklerini,spor yaptıklarını anlatır.Hatta Bir kaç vücut egzersizine resimle yer verilir. Stresin insanı nasıl çökerttiğini anlatır.Biraz logo terapiden bahseder.(Bu Bölümde ne anlatıyor ya! diyebilirsiniz) Merak etmeyin hemen motive eder yazar sizi. Mutluluk sonuçta değil, süreçtedir. En mutlu insanlar en çoğunu elde edenler değildir. Vaktini akışı yakalayarak geçirenlerdir. der. VE  Nietzche  den ilave yapar " “ Yaşamak için nedeni olan herkes, her türlü nasıla katlanır .”  bunu okuduktan sonra kitabı kapatıp düşünürsün. Cümle oldukça derin manalar içerir.Hayatını bi gözden geçirirsin.Sorgularsın kendini, nedenini, nasılını...Kaybolup gidersin soruların arasında farkına varmadan... Kendine geldiğinde kitabın son sayfasında o

BİZİM EVDEN SEÇMELER 1:KARABİBER

Resim
Selamlar.Hadi bırakın işi gücü.biraz çocukluğumuza gidelim.Güzel anılarımızı hatırlayıp tebessüm edelim. Ben bir küçüğüm olan erkek kardeşimle başlamak istiyorum söyleşime.İsmini karabiber koyalım.Öyle analım. 4 çocuklu ailenin 1 numarasıyım.2 kız 2 oğlan berabere.Evin içinde herkesin hemcinsinden oyun arkadaşı vardı özetle :)Daltonlar gibi giderdik her yere. Yaş aralıklarına gelince tam bir trajedi. Ben 9 nisan 96 lıyım. Karabiber 7 nisan 97 li.Bir yıl bile yok aramızda.Her 8 nisan da aynı muhabbet döner.Erkek kardeşim "Bugün aynı yaştayız sana abla demeyeceğim" der ve ismimle çağırır beni. Zaten Bizi uzaktan tanıyanlar aradaki boy farkından  kardeşimi abim zanneder.Benim beyaz tenli onun esmer tenli olması da ayrı bi ironi.Yurtta kaldığım yıllarda kardeşim ziyarete gelince ten renkliliğinden "bu nasıl senin kardeşin ya?" diyorlardı.Babamın fotoğraflarını gösterince esmerliğin nerden geldiğini anlıyorlardı. Yaşları yakın olanlar küçükken  çok kavga eder ama olgunla

SESSİZ ACILAR

Resim
Küçük çocuk evin önünde oynarken annesine çiçek toplamak geldi aklına birden.Bir solukta Koştu en güzel çiçeklerin olduğu sokaklara.Baktı,beğendi toplayıp demet yaptı.Mutluydu annesine küçük bir hediyesi olduğu için. Geri dönüş yolunda takıldı ayağı taşa yere kapaklandı minik bedeni.Doğruldu yavaşça bi kanayan avuçlarına baktı bi dağılan çiçeklerine.Artık tutamazdı bu ellerle onları.Eve döndü canı yanarak.Kapattı avuçlarını acısını saklayarak.Yüzüne yalandan bi gülümseme iliştirdi istemsizce. Yolda karşılaştığı arkadaşları yüzündeki mutluluğu, Annesi kirlenen üstünü başını gördü.Hiç kimse avuçlarının içinde kanayan yarayı görmedi. Bu farkedilmeme duygusu daha çok acı verdi kanayan yarasından.Avuçlarını temizledi peçeteyle, sonra yara bantı yapıştırdı. Bantı görenler “Yaran vardı, madem söyleseydin” dediler. O gün anladı küçük çocuk” acını dillendirmezsen kimse farketmez.” Eğer sessizliğimden anlayan birini bulursam bırakmayacağım onu dedi. Ve Biriyle karşılaştı “Gülüyorsu

HIYARDAN MUHALLEBİ OLUR MU?

Resim
Dün  #Mavi Lale nin film etkinliğine katılarak Mona Lisa Smile filmini izledim.Evlilik hedefi ile yetiştirilen kızların hayatına küçük dokunuş yapan bir öğretmenin hikayesini anlatıyor. Filmde  en can alıcı bulduğum yer ev hanımlığının bir kız için "Uygulamak için doğuştan uygun görüldüğümüz roller" olarak nitelendirilmesi.Tartışmaya açık bir mevzuu. BANA SORARSANIZ Kızların gizli hayalidir gelinlik giymek.Yanlış anlaşılmasın evlenmek demiyorum.Beyazlar içerisinde prenses olduğunu hayal etmekten bahsediyorum. Benim ilkokul zamanımda yani şu mavi önlük, olmazsa olmaz kolalanmış dantel yakalar ve kara tahtaların rövaşta olduğu zamanda öğretmenlerimiz sarı bir dosyayla sınıfa gelir ve herkese "Söyle bakalım İleride ne olacaksın diye sorar sonra da not alırdı dosyasına. Ya da biz not aldığını zannederdik.Düşündükçe anlıyorum da hedef koydurmak istemişti belki de.Kimi öğretmen, kimi doktor kimi hemşire diye yazdırırdı.Hatice diye bir arkadaşım da "GELİN OLMAK İSTİYORUM.&

#İYİLİK PROJELERİ 1: KÜFLÜ EKMEK

Resim
                                                                           #Bir iyilik yap.Ekmeği kurtar. Bayatlayan ekmekleri   napıyorsunuz gençler? Ben cevaplayayım çöpe atıyoruz.Ülkemizde ev başı haftada 2,   yılda ise   4 milyon 900 bin ekmek israf ediliyor. -Ne olur ki iki ekmek çöpe gitse?ekmek başı 1.50 tl den 3 tl yapar.Cüz’i bir miktar.Kimseye zararı dokunmaz. diye atıldı sınıfın konuşkan öğrencisi. Derin bir iç çekişin ardından konuşmaya başladı Selma öğretmen Sadece 1.50 tl değil ki ekmeğin ederi.O sadece etiket fiyatı.Kaç tane insanın emeği var umudu var ekmeğin üzerinde.Ekmek yemeden doyan var mı?Küçücük tohum nasıl oluyor da sofralarımızın baş köşesine geçiyor, her yemeğimize eşlik ediyor hiç düşündünüz mü?   Diye sorarak öğrencilere düşünme zamanı verdi . Ve devam etti.”Hadi gelin hep beraber ekmeğin geçmişine yolculuk yapalım.Baş kahramanımız Ahmet Amca olsun.Çizmelerini giymiş ayağına bütün mal varlığı evinin etrafındaki tarlalar.4 gözle güz ün   gelmesini b

KAVANOZDA YETİŞEN KÜÇÜK PRENSES

Resim
"Bana yıllarca sen dağınıksın, normal ayakkabıyı bile mahvediyorsun diyerek beyaz ayakkabı aldırmadınız.Gözlüğüne bile sahip çıkamıyorsun diyerek lens aldırmadınız.."diye haykırıyordu evin küçük kızı.Beyaz ayakkabıdan başlayıp yurtdışı eğitiminde bitirmişti içindeki öfkeyi. Yurtdışında iş imkanlarının daha fazla olduğunu Avrupa da yaşamak istediğini evdekilere belirtince her zamanki gibi evdekiler "Sen daha burda bile işle baş edemiyorsun kendine bakamıyorsun orada nasıl çalışacaksın" gibi cümleler kurunca, bardağın son damlası taşmıştı.Küçük kız bütün bu düşüncelere savaş açmış, ortalığı yangın yerine çevirmişti.Sonra da küçük kalbi alevlerin içinde kalmaya dayanamayınca odasına kaçmış, yastığını siper alıp en yaralayıcı oklarını, gözyaşlarını fırlatıyordu etrafa. Salondakiler ise hem şaşırmışlardı bu öfke patlamasına hem de üzülmüşlerdi sarfedilen cümlelere.Derin bir sessizlik içerisinde Herkes düşünce deryasında yüzüyordu.Evin babası yaptığı fedakarlıkları düşünü